Blog

Atatürk’ün laikliği dini doya doya yaşatır

27 Aralık 2021

Dinin yaşanmadığı bir toplumda Laiklikten bahsetmek mümkün değildir. Atatürk dini istismar edenlerden dini ve dindarları korumak, dinin de doya doya yaşanması için Laikliği ilan etmiştir. Laiklik, dinin ve dindarın teminatıdır. Dinsiz bir kişinin laik olması da mümkün değildir. Dindar kişide Atatürk’ün laikliğinde dinini doya doya özgürce yaşar.

Şeriat, Allah’a kulluktur. O’nun emirlerini yerine getirmeye, yap dediklerini yapıp, yapma dediklerini yapmamaya verilen addır.

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Din tüccarlarının, hak dini yaşadığını zannedip, gerçek dindarla ayrıldığı noktadır. Kısacası İslam’ı koruyan kollayan, doya doya yaşanmasını sağlamaya çalışan bir olgudur. Atatürk’ün ilkelerinin içinde devletçilik De bulunduğuna göre, Laiklik; dini teminat altına alarak doya doya yaşamanın ta kendisidir.

Allah, İnsanoğluna Hz. Peygamberimiz vasıtası ile Kur’an-ı Kerim’i tebliğ ederek şeriatı getirmiştir. Allah’ın getirdiği şeriatı bir daha getirmeye çalışmanın adına şirk denir. Bu da insanı dinden çıkarır. Merhum Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Şeriat gelmez, yaşanır” cümlesi tarihi bir tespittir. Dini şahsi menfaatleri için kullanmaya çalışanların oyunlarını bozmuş, gerçekleri de her daim olduğu gibi ortaya koymuştur.

Buradan hareketle “Şeriat gelecek, dertler bitecek” diyen zihniyetin dindarları dini nasıl istismar ettiği ve ülkemizi nerelere sürüklediği açık ve seçik ortadadır.

İşte Atatürk’ün laikliği tam da bunu anlatmaktadır. “Kuran’a, Peygamberimize ve Ehli Beyt’e sarılalım. O yolda ilerleyelim. Şahsi menfaatler için dini kullanmaya çalışanlara ve bu doğrultudaki fikirlere itibar etmeyelim” demektedir.

Buradan hareketle Atamızın kurduğu ve milletimize Allah’ın Peygamberi Hz. Muhammed Efendimiz aracılığı ile tebliğ ettiği, İslam’ı yaşatan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın siyaseti bırakıp asıl vazifesine dönerek Kur’an-ı Kerim’i baz alıp açıklamalar yapması “laik ve din” tartışmasını bitirerek toplumun barış, huzur ve kardeşliğini temin edecektir.

Kısaca dinimizi doya doya yaşamak istiyorsak sıkı sıkıya Atatürk’ün laiklik ilkesine sarılmamız gerekir. Atamızın laikliğini kaybedersek dinimizi de doya doya yaşayamayız.

Atatürk, laiklik ilkesini gerçek bir dindar olduğu için hayata geçirmiştir. Din kavramının olmadığı bir yerde laiklikten söz etmek mümkün değildir.

Atatürk’ün laiklik tanımında, “İki taraf vardır. Bir taraf devlet, diğer taraf da dindir.” Taraflardan biri olmazsa o tabirin anlamı yok olur. “Ben dine inanmıyorum ama laikim” diyen kişi Atatürk’ün laiklik anlayışını kaybetmiş, kendi laiklik tanımını devreye koymuştur.

“Laiklik gelirse din bitecek” diyen zihniyet de gaflet içindedir. Laiklik tam manası ile devreye konulursa din tam manasıyla yaşanır.

Gelelim bir kesim tarafından yanlış kullanılan, bir kesim tarafından da yanlış anlatılan laikliğin özüne.

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, dinin ve dindarın teminatıdır.

Laiklik, solun cahil kesimi tarafından bu millete çok yanlış anlatılmıştır. Laiklik denince, dindarla dinciyi ayıramayan solun cahil kanadı ikisini de aynı kefeye koymuş ve laikliğin dindar kesim tarafından bir öcü gibi algılanmasına sebebiyet vermiştir.

Bazı sol cahiller Atatürk’ün laikliğini kendi çıkar ve menfaatleri uğruna abuk subuk bir şekle dönüştürmüşlerdir.

Atatürk, “Zamanın FETÖ zihniyetlerini devlet işlerine karıştırmamak için” laiklik demiştir. Din kutsaldır, Allah’ın kelamlarını devleti yöneten kişilerin çıkar ve menfaatleri uğruna kullanmaması için laiklik demiştir.

Devlet işlerinde “dindar insan olmasın” dememiştir. Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede bu mantık zaten işlemez. Farklı düşünen kişiler ya İngiliz ya da Yunan ajanlığına soyunmuştur. Ya da Atatürk’ün zekâsıyla dalga geçiyor demektir.

Atatürk laikliğini, Atatürk tüccarlığı yaparak şahsi laiklik anlayışlarına çeviren solun cahilleri, bu millete gerçek Atatürk’ü ve laikliği anlatsalardı işte o zaman Atatürk’e hiçbir kimse dil uzatamayacaktı.

Diğer taraftan, din kisvesi altında ajanlık yapan zihniyetler, dindar kesimi kendi çıkar ve menfaatleri uğruna kullanarak, anti Laiklik ve anti Atatürk propagandaları ile bu milleti ayrıştırmada büyük rol oynamıştır. Sanki laiklik din düşmanlığı gibi ortaya konulmuştur.

Sağın cahilleri “Atatürk dinsiz” derken, solun cahilleri dindar mı demiştir? Solun cahilleri de sağın cahilleri de Atatürk’ü çıkar ve menfaatleri uğruna kullanmışlardır.

Solun cahilleri laiklik denince “içki içmeyi, dindar olmamayı, namaz kılmamayı” hülasa din karşında olma mantığını ortaya koymuşlar ve bu mantığı yaymaya çalışmışlardır.

Bu millete yıllar önce Atatürk’ün dindar olduğu anlatılsaydı, ülkemizde sağ-sol kavgası yaşanmayacaktı. Bilinen 20 bin eğitimli, yarınlarımızın teminatı fidan gibi gençlerimiz bir hiç uğruna ölmeyecekti. Ülkemizin bugünleri daha farklı olacaktı. Bunların vebalini kim ödeyecek?

Laik insanın sağcısı solcusu olmaz. Bu ülke topyekûn birdir, beraberdir, kardeştir. Ülkemizin tek eksiği bu birlik ve beraberliği sağlayacak iradeye ülkemizi yönetecek yetkiyi vermemizden kaynaklanmaktadır.

Sağcı ne dedi? “Vatan, millet, bayrak” dedi. Solcu ne dedi? “Vatan, millet, bayrak” dedi. Peki, aralarında ne fark vardı?

İşte dananın kuyruğu burada koptu. Bu millete dindar Atatürk’ün anlatılmaması ve öğretilmemesi tek gerçekti. Şayet gerçek Atatürk gizlenmeseydi dindar Atatürk anlatılsaydı, ülkenin akış şeması çok farklı olacaktı. Kavgalar, olaylar, darbeler, 15 Temmuz yaşanmayacaktı.

Buradan hareketle, bu ülkede artık; din tüccarlarına ve Atatürk tüccarlarına prim vermeyin, itibar etmeyin.

Herhalde şimdi Haydar Baş felsefesini daha iyi anladığınız kanaatindeyim.

Merhum Prof. Dr. Baş neye vurgu yapıyor?

1. Ehl-i Beyt hak yoldur.

2. Atatürk dindardır.

3. Ekonomik bağımsızlığımız için ‘Milli Ekonomi Modeli’ diyor.

3’ü bir arada kurtuluş reçetesi…

Ana temaları ile üçü bir arada formülünü devreye koymadan bu ülkede ne birlik-beraberliği sağlayabiliriz, ne sağ-sol kavgasını, ne de Alevi-Sünni tartışmasını engelleyebiliriz. Bu ülkenin muasır medeniyet seviyesinin en tepesine çıkması için geçmişten de ders çıkararak Haydar Baş felsefesini hayata geçirecek genç lider Hüseyin Baş’a kulak vermek gerektiğinin altını çizerim.

Ülkemizde suni olarak oluşturulan ve ülkemizin geleceği ile oynayan sol ve sağın cahillerinin artık şunu çok iyi bilmesi gerekir. Laiklik, dindara sahip çıkmak, din kisvesi altında dini kullananlara itibar etmemektir.

Laiklik, dinden uzaklaştırmak veya uzaklaşmak değil, aksine dini vecibelerini yerine getirmektir. Laiklik, bir ve beraber her daim barışık yaşamanın teminatıdır.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Sepet
    Open chat